Nemexia Türkiye Destek Platformu l Evren 1-2
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Nemexia Türkiye Destek Platformu
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlKayıt OlGiriş yap

 

 Aşık Veysel Şatıroğlu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
qardiyaN
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
qardiyaN


Mesaj Sayısı : 157
Kayıt tarihi : 24/09/10
Yaş : 30
Nerden : Nemexia

Aşık Veysel Şatıroğlu Empty
MesajKonu: Aşık Veysel Şatıroğlu   Aşık Veysel Şatıroğlu EmptyÇarş. Ekim 06, 2010 12:17 am

Veysel
Şatıroğlu,1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya
geldi. Veysel’in dünyaya geliş öyküsü, Anadolu köylerinde hemen birçok çocuğun
yaşadığı olağan bir doğum biçimidir. Ama, bugün özellikle dışarıdan bakanlar
için ilginçtir, olağandışıdır. Anlatmak gerekirse, annesi Gülizar Ana,
Sivrialan dolaylarındaki Ayıpınar merasında koyun sağmaya giderken sancısı
tutmuş, oracıkta dünyaya getirmiş Veysel’i. Göbeğini de kendisi kesmiş, bir
çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüştür.

Veysellere yörede “Şatıroğulları” derler. Babası “Karaca” lakaplı, Ahmet adında
bir çiftçidir. Veysel’in dünyaya geldiği sıralar, çiçek hastalığı Sivas
yöresini kasıp kavurmaktadır. Veysel’den önce, iki kız kardeşi çiçek yüzünden
yaşamlarını yitirmiştir.

Yedi yaşına girdiği 1901’de Sivas’ta çiçek salgını yeniden yaygınlaşır; o da
yakalanır bu hastalığa. O günleri şöyle anlatıyor: “Çiçeğe yatmadan evvel anam
güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye
gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak
düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol
gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O
gün bu gündür dünya başıma zindan.”

Bu düşmeden sonra Veysel’in belleğine bir de renk işler: Kırmızı. Düşerken
büyük bir olasılıkla elinde sıyrık oluyor, kanıyor. Bunu eşi Gülizar Ana şöyle
anlatıyor: “Bilinmez değilsin, renklerden yalnız kırmızıyı hatırladı. Gözleri
gönlüne çevrilmeden önce, yani çiçek hastalığına yakalanmadan önce düşmüştü.
Kan görmüştü. Kanın rengini hatırlardı yalnız. Kırmızıyı... Yeşili de elleriyle
bulur ve severdi.”

Sağ gözünün görme şansı varmış, ışığı seçebiliyormuş bu gözüyle o sıralar.
Yalnız yakınlardaki Akdağmağdeni’nde doktor varmış. Babasına “Çocuğu
Akdağmadeni’ne götür, orada gözünü açacak bir doktor var” demişler. Sevinmiş
babası.

Ne var ki, olumsuzluklar yakasını bırakmamış Veysel’in. “Bir gün inek sağarken
babası yanına gelmiş. Veysel ansızın dönüverince; babasının elinde bulunan bir
değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece.”

Ali adında bir ağabeyisi ve Elif adında bir kızkardeşi varmış Veysel’in. Tüm
aile çok üzülmüş, günlerce gözyaşı dökmüş bu hale. Bundan böyle bacısı elinden
tutarak gezdirmeye, dolaştırmaya başlar Veysel’i. Gittikçe içine kapanmaktadır
Veysel. Emlek yöresi olarak adlandırılan Sivas’ın bu âşığı/ozanı bol diyarında,
Veysel’in babası da şiire meraklı, tekkeyle içli-dışlı biriymiş. Veysel’in dertlerini
birazcık da olsa unutacağı bir uğraş olsun diye bir saz verir eline. Halk
ozanlarından da şiirler okuyup, ezberleterek avutmağa çalışırmış oğlunu. Ayrıca
yöre ozanları da zaman zaman babası Şatıroğlu Ahmet’in evine uğrar, çalıp
söylermiş. Merakla dinlermiş bunları Veysel. Komşuları Molla Hüseyin de sazını
düzenler, kırılan tellerini takarmış.

İlk saz derslerini babasının arkadaşı olan Divriği’nin köylerinden Çamışıhlı
Ali Ağa’dan (Âşık Alâ) almış. Kendini de iyice saza vermiş; usta malı
şiirlerden çalıp söylemeye başlamış. Karanlık dünyasını aydınlatan ozanlar
dünyasıyla Çamışıhlı Ali tanıştırıyor daha çok Veysel’i. Pir Sultan Abdal,
Karaoğlan, Dertli, Rühsati gibi usta ozanların dünyalarıyla tanışıyor böylece.

“Âşık Veysel’in hayatında ikinci mühim değişiklik seferberlikte başlamıştır.
Kardeşi Ali de cepheye gitmiş, küçük Veysel kırık telli sazıyla yalnız
kalmıştır. Harp patladıktan sonra Veysel’in bütün arkadaşları, emsalleri
cepheye koşuyorlar. Veysel bundan da mahrum...

Böylece münzevi olan ruhunda ikinci bir inziva da açılmıştır. Arkadaşsızlık
acısı, sefalet, onu çok bedbin, umutsuz ve mahzun ediyor. Artık küçük
bahçesindeki armut ağacının altında yatıp kalkmakta, geceleri ağaçların ta
tepelerine çıkarak içindeki derdini göklere ve karanlıklara bırakmaktadır.”

O günlerini Aşık Veysel şöyle anlatır Enver Gökçe’ye;

“Eve girerim, yüzüm asık: anam babam halimi bilmez. Ben onlara derdimi,
dokunmasın diye, açamam. Onlar benim kafa tuttuğumu zannederler, bense derdimi
dökmekten çekinirim, öyle ki, sazdan bile farır gibi oldum.”

Bunda biraz Anadolu’da “erkek oğlan” olgusunun etkisi varsa, daha çok Veysel’in
vatanseverliğinin, vatana olan borcunu ödeme duygusunun ağırlığı vardır.
Sonradan şöyle dizeleştirir bunu:

“Ne yazık ki bana olmadı kısmet

Düşmanı denize dökerken millet

Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet

Kılıç vurmak için düşman başına.

Bugünler müyesser olsaydı bana

Minnet etmez idim bir kaşık kana

Mukadder harici gelmez meydana

Neler geldi bu Veysel’in başına.”

Veysel’in annesi ve babası seferberlik sonlarına doğru “belki biz ölürüz ve
kardeşi Veysel’e bakamaz” düşüncesiyle Veysel’i Esma adında, akrabalarından bir
kızla evlendiriyorlar. Esma’dan bir kız, bir oğlu oluyor Veysel’in. Oğlan
çocuğu daha on günlükken annesinin memesi ağzında kalarak ölüyor... Veysel’in
acıları bununla da bitmiyor; aksilikler, talihsizlikler üst üste gelmeye
başlıyor.1921’in 24 Şubat’ında annesi bir gün ondan onsekiz ay sonra da babası
ölüyor. Bu arada bağ, bostan işleriyle uğraşıyor. Köye de bir çok âşık gelip
gitmekte, Karacaoğlan’dan, Emrah’tan, Âşık Sıtkı, Âşık Veli gibi saz
şairlerinden çalıp söylemektedirler. Köy odalarındaki bu âşık fasıllarından
Veysel de geri kalmamaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://nemexia.yetkin-forum.com
 
Aşık Veysel Şatıroğlu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Nemexia Türkiye Destek Platformu l Evren 1-2 :: Sizin Bölümünüz :: Ödev Bölümü-
Buraya geçin: